Yıllar Sonra Bu Şehirde...
Sokaklarda Birikmiş Su Göletlerine Basar Gibi
Düşüyorum Yalnızlığına Bu Şehirin,
Kimsesizliğim Dizlerime Kadar Vuruyor...
Zahireci Dükkanlarındaki Zencefil Kokuları Geliyor Burnuma
Taze Açılmış Mimozalar,
İftar Sonrası İlk Çay Ve Sigara Bağımlılığında
Çekiyorum Ciğerlerime Gecenin Nikotin Karanlığını,
Ağrı Kesici Almak Bahanesiyle
Nöbetçi Eczanelerin Önünden Geçiyorum,
Kokareççiler Bağırsak Otu Gibi Ayaklarıma Dolanıyor
Köşe Başlarında,
Sokak İtleri Attığım Adımları Sayıyor
Bir Topak Ete,
Yağlı Bir Kemiğe Benzetiyorum Kendimi...
Bir Çocuk Ağlaması Duyuyorum Pencerenin Birinde
Ardından Uykusuz Anaç Bir Ses,
Mama Oluyor, Emzik Oluyor, Ninni Oluyor...
Yürüyorum Belirli Belirsiz Kaldırımlarını Bu Şehirin
Üniformasız, Silahsız Ve Düdüksüz Gece Bekçisiyim.
Ateş Böcekleri Karanlık Gölgemden Ürküyor,
Havada Uçuşuyor Naylon Poşetler
Rüzgar, Bacalarda Sönmüş Sobaları Üflüyor...
Elektrik Telleri Gerilmiş Soğuktan
Buz Tutmuş Bulvar Heykelleri
Parkın Çimenlerine Uzanmış Bir Adam Öksürüyor...
Sizin Eski Muhitten Geçiyorum Defalarca
Artık Orada Oturmadığını Bildiğim Halde,
Eskisi Gibi Utanıyorum Yine
Çevirip Başımı Bakamıyorum Eskisi Gibi
Görmeyesin Diye Yere Gömülüyorum,
Parkamın Yakasını Kaldırıyorum Eskisi Gibi,
Eskisi Gibi Adımlarımı Parmaslayarak Atıyorum...
İşlek Yollarda Loş Işıklı Mekanlar Görüyorum
Duman Altı Masalarda Boyalı Cilalı Kadınlar...
Şişme Bot Gibi Silikonlu Dudakları,
Saçları Simli Kartpostal,
Kırmızı Damgalı Vesikalık Parmakları...
Yararak Davetkar Bakışların Ağır Tahrik Dalgalarını
Ağız Dolusu Esefler Serperek Gidiyorum...
Deniz, Alabildiğine Sessiz Bu Gece
Yer Yarılmış
Sular Çekilmiş Gibi...
Gündüzleri Kıyısında Boş Yer Bulamadığım Banklarda
Şimdi Saatlerce Sere Serpe Oturuyorum
Biraz Yorgun
Biraz Kırgın...
Ne Çabuk Geçmiş Zaman Diyorum Kendi Kendime
Gençliğimiz Ne Tez Tükenmiş.
Halbuki Bu Şehirin Çelik Çomahı,
Dönen Topaçı,
Yuvalanan Misketleriydik...
Uçurtmalarımızın Dolaşacağı Teller Yoktu
Düşüp de Öleceğimiz Foseptik Çukurları da,
Su Satılmazdı
Ekmek Atılmazdı Çöplere,
Gece Alemleri Yoktu, Düğünlerimiz Vardı
Delikanlı Halaylarımız Vardı,
Davulumuz, Zurnamız...
Sonra Sazımız, Türkülerimiz Vardı
Telli Duvağımız, Kınamız...
Ay Bizi Tanır, Yıldızlar Tanırdı
Yakamozlar Göz Kırpardı Mehtaba,
Yavuklularımız Utanırdı...
Halbuki Ne Kadar Değişmiş Çehreler
Yedi Kat Yabancısıyım Şimdi Bu Şehirin,
Meskenler Müsvette
Ormanlar Boş Arsa
Kimlikler Zayii
Namus Kara Borsa...
Bizim Sokağın Adı Eskiden Akşemsettindi,
Sizinki Sultan Kadın...
Belki Gönderdiğim Mektuplar Ondan Eline Geçmedi,
Zarfın Zulasında Saldığım Militan Yüreğimi Alamadın,
Belki Ondan Baskın Yiyip, Tutuklanır Gibi
Karga Tulumba Seni Sevdiğimi Anlamadın...
Körebe Oyunu Gibiydi İşte Hayat
Hepimiz Bir Kuytuya Saklanmıştık,
`Elma` Dersem Çık, `Armut` Dersem Çıkma
Hasat Mevsimi, Güz Günüydü
Avcılar Lafa Dalmış,Biz Ayılara Yakalanmıştık,
Kurban Kesimi, Azad Sürgünüydü
Yirmili Yılbaşılarımızı İnlerde Kutlamıştık...
Çıkıp da Şu Meydana Haykırsam ki;
Biz Bu Şehirin Bıyığı Terlememiş Gençleriydik Bir Zamanlar,
Duvarların Hattatı,
Bildirilerin Yazarı,
Bez Afişlerin Ressamı Bizdik...
Belki Şehirin Elektriklerini Biz Kestik,
Belki Camları Biz Kırdık
Kavgaları Biz Ettik...
Belki İzinsiz Gösteriler Yaptık,
Sağ Yumruklarımızı Sıktık,
Sloganlar Attık
Diyetini Kör Kuyularda Kış Uykularında Ödedik...
Oysa Biz,
Hiç Yeşili Yakmadık,
Hiç Duvar Yıkmadık,
Haram Yutmadık
Can Satmadık...
Ali Yaşar
Ali Yaşar şiirleri