Sonbahardı Nedenimiz
En bi sabahın köründeyim.
Köründeyiz aslında.
Sadece sen, ben ve sabah varız yani?
Hiç sana ulaşmayacak satırlar olarak kalmalı bunlar, ki hiç görmeyeceğinin rahatlığı ile, ama sana, yalnız sana yazıyorum...
Milyonlarca yıl önceydi.
Milyon diye bir şey bile yoktu sanki.
Günlerin böyle çabuk bitmesinin suçunu daha önce hiç üstlenmemiştim.
Sana ilk sorduğum soruyu hatırlıyorum... ?Neden?
?Neden? Ben?
?Neden? Bu çaba?
?Neden? Sırasız bir aşk?
?Neden? Bu kadar kalabalık?
?Neden? Anlamıyorsun?
?Neden? Dinlemiyorsun?
?Neden? Uçuyoruz?
?Neden? Gözlerim gözlerinin körlüğünde?
?Neden? Bu kadar kavga?
?Neden? Direniyoruz?
?Neden? Beni seviyorsun?
Beni Seviyor musun?
Seni ?Neden? seviyorum?
Elimi uzattım ve gecenin saçından tuttum.
İçime çektim tüm sabırlarımı, geri aldım sana verdiklerimi...
Az önce beni yerimden salladı lafların.
İçimdeki ateş canavarı parlayacak üstüne.
Dikkatli ol, böyle durumlarda aşk acı olur?
Kıyamam yazık olur?
(Artık yok musun?
YOKsun.
?Neden? eskide kaldın?
hani hiç bırakmazdın.
Sadece seninle vardım, seninle yok oldum...)
Canım;
Dışarıda gündüz var
tadını unuttuğum bir parlaklıkta.
İçerler var oysa benim hayatımda.
dip dalmalar hüzünlere.
O olduğumu sonradan anlamalar,
buluşamamalar, geç kalmalar,
topu topu bir iki gün, bir iki ömürden çalıntı olanlar var...
?Bana acı veren varlığın,
yokluğun beni çarmıha gerecek?
Seninle vardım, seninle yok oldum...
YOKOLDUM
-Arka kulvarlardan yetişen karamelek, queen m.h.`yi çok yakından takip ediyor.-
Aslında sana anlatmak istediğim çok özel bir sırrım var.
Aslında anlatmak, yarışmadan konuşmak, dinlenmek, deniz kıyısında, yumuşak yumuşak, parlak bir günde(eski bildiklerimden tadını) belki bir elim elinde, bir elim masada tavşan kanı çayı terbiye ediyor.
Ne bileyim sıradan işte.
(Herşeyi tırmalıyorsun.
Çok canımı acıtıyorsun.
Sana ihtiyacım var.
Hiç yoksun...)
Beni tutsak ettiğin günler vardı.
Eli mutluluk kelepçeli biri gibiydim.
Özgürlüğümü kısıtlayan nemenem bir mutluluk bile olsa tutsaktım.
Sabır ettim ama.
Seni, beni, bizi(vardı o zamanlar) taşıdım.
Çok acı laflar ettin be gülüm?
?Yıldızımı kopardın içimden?
Sormadan ansızın yaptın bunu.
Hiç acımadın, hadi acımak biraz iç gıcıklayıcı,
Hiç düşünmedin ışıksız gecelerimi??
?Sonbahar, sen ve herşey
Üvey birer evlat gibiydik biz bu doğada? diye söze başlamıştım o gece?
Biran anlar gibi oldun.
Sadece bir an, nerelerde olduğumu hisseder gibiydin.
Hemen geçti bu ifade ama.
Anlamsızca bir bakış fırlattın.
Anlık, sıradan.
İçine geri döndün yine.
Kaçtaydı randevun,
Acaba ne zaman zamanı en iyi değerlendirirdin?
Kahrolası şu program niye çalışmıyordu ki?
Aslında karnın da mı acıkmıştı ne?
Sonbahar diye inledi gözlerim?
Sonbahar bebeğim,
sonbahar bizi biz yapan?
?Boşluğuma geliyordun,
Seni bir o yana bir bu yana
Seni ceviz kabuğu açık denizlerde,
Seni sonunda sevişmeye değer bulduğum lades tutuşmalarım,
Seni, beni, biz (dedikçe azalıyor mu acaba) dediklerimizi kafesleyen,
böğürten, korkudan ve anlaşılamamaktan çıldırtan,
YOKEDEN,
çok kişilik, az huzurlu bir sonbahar tadıydı, diye tanımıştım?
Hepsine bir ad takmıştım,
Bir yıldız gibi parlak ve ulaşılmazdı,
Ulaşılmaz gözüküp benden olandı.?
Bunları dinlemeye fırsatın olmadı.
O gece sınırlarını o kadar aşmıştın ki,
küçücük kalbim sana kendimi ifade edememişti.
Sen sırf bu yüzden kendini tebrik edecek kadar guruluydun bunu başarabilmekten.
Bir an için bana bakmaların, hisseder gibi olmaların, kadı kızı kusuruydu olsa olsa.
Önemsenmemeliydi.
Son zamanların en büyük zaferini kazanmak üzereydin.
-Karamelek zaferine bir ilki ekliyor.
Bir ilk'in sırası onda?-
İç içe geçmiş ayrı mekanlarda yaşanan,
ama bir yerinden birbirine bağlanacak iki öykü gibiydik.
İkimizden de ayrı ayrı pembe dizi olurdu.
(Tamam belki benimki biraz daha hüzünlü)
Sana defalarca haykırdım, hem o gün hem günler öncesinden.
Nasıl olur da söylemeliydin dersin?
Sana haykırdım ben,
senden, bir zamanlar senin benden yardım istediğim günlerdeki gibi dilendim.
Aynı alfabeyi kullandım hatırlasana.
En bana ihtiyacın olduğu zamanlarda hep kaçardın vurup kapıları.
Arkandan gelip senin olurdum.
En muhtaç günlerinde,
soruları birlikte sorar birlikte cevap bulurduk.
Sandığın gibi sen hep açıklayıcı değildin.
Seni ve sendekileri açıklamak yıllarımı aldı benim.
Ben sana en başta söylemiştim,
ben bu güne kadar kimseye durup dururken kendimi anlatmadım diye.
Anladım demiştin,
ben macera ruhluyum, keşfederim demiştin.
Neden şimdi müneccim boku yemediğinle avunuyorsun ki?
Hiç anlatmadım sana, sana göre;
Hiç somadın bana, bana göre.
Hadi canım kandırmayalım bizi (içimdekini, içindekini)
ne suskunluklarda ne sohbetler ettik biz,
kısık sesle ne iç kabartan, haykıran şarkılar söyledik?
Kaç hüzün yaşadık kimsenin hissetmediği,
ne acıların içinde umutlu kaldık elele?
?Hüzün,
iki gözün arasında
çaresizce salındı.
Gitti geldi yaşamından anılar?
İlk gördüğümde dudakların gergin titrek,
gözlerin bir an için boşanacak yağmur yüklü bir buluttu.
Bu haline pek de alışıktım aslında?
Ansızın bastırması muhtemel bir dolu için önlem aradım,
etrafıma bakındım, bir peçete yada bir mendil?
Bir an için ayrıldım bir gözünden,
tekrar döndüğümde öbür gözüne
zaman aşımına uğramıştı hüznün davası?
Geçmişti?
Nasılı, nedeni yoktu?
Sadece geçmişti?
Şimdi yerinde yine o vardı?
O: Kapalı bir kapı
O: güçlü kişilik
O: sınırlarını aştığını sanan küçük masal kahramanı?
Ama O sen değildin,
Biz (o an için vardı) bunu biliyoduk??
?-Sana acımıyorum
Çünkü acımasızım??
Bu senin lafın?
Oysa bana acımana muhtacım,
bir ipin ucunda sallandır beni, silkele, kavur?
Önce yarat sonra acı?
Ama önce yaratmak için paylaş?
Bendekileri dinle, duymaya çalış?
Aslında onların bir çoğu senden miras bana.
Belki seni bu kadar önemsemeseydim,
bu kadar anlamaya çalışmasaydım bu kadar mutsuz olmazdım şimdi..
Ben tüm sevdiklerimin, bütün aşklarımın,
dostluklarımın, yaşam kavgalarımın sonucuyum.
Bana kızma,
bu bir anlamda kendine küfretmek olur?
Kıyamam yazık olur?
(Temmuz-2001 / İstanbul)
Ece Karaboncuk
Ece Karaboncuk şiirleri