Emanet
Birden tüttün gözümde
farklı bir gönülde
sana yabancı bir dilde...
Çilekeş bir flamenko ağıtına tav olmuştu kısmetimiz
sen endamımda dolaşırken
ben yeri döven güçlü topuk seslerine dalmıştım.
bir ispanyol gitarının süslediği
tırtıklı bir seste kesişti sonunda gözlerimiz
fırfırlı etekler ahenk telaşında
hangi rengin kral olacağını düşünürken
ben çoktan simanı bellemiştim.
penalar tellere dalaşırken
sen yanımda bitivermiştin.
loş kırmızı ışık, lal bakışlarına feryat ediyordu
melez bir dille çözdün gömleğimin düğmelerini
ne takat bırakmıştın bende o gece
ne de talimsiz asude...
düşlerime taktın esmer bir kelepçe
ellerime bırakılmış uzun siyah bir yele
biraz yenildi benden yasak meyve
biraz içildi senden ıslak buse..
kumların üstünde vira dedik ana
günahların oynandığı tiyatroda
bir durmak yoktu senaryoda
bir de bedenlerimizi ayırmak
yaşın benimkinden kibirliydi ama
ufak bedenin kucağıma cuk oturuyordu
benim iksirim kaynar kaynamaz
senin kadehine boşalıyordu
zamanı biraz itekleyince
ege`nin özgür dağlarında bulduk kendimizi
sarp kayalarda da saklı kalmadı hasatımız
arzu zehiri kanımızda yelken almıştı
ne rüzgar arıyordu ne demir atıyordu
ama keyifli serüveni kalbimize merhamet etmeden devam ediyordu.
bazen bir at arabasının arkasında aldandım yanağına
bazen bir ağacın altında sarıldım dudağına
o zaman anladım samanların yumuşaklığını
kirazların tadını...
bana yadigar kısa manzum söylenirken
çağırdın beni boğa kokan diyarlarına
bir göle bakan eski bir kulübeyle
istediğim gibi bir balıkçı teknesi alırız dedin bana
tam da huri diye yazıyordum seni hayatıma
ne iki çift laf edebilmiştik semadan
ne de senin soyağacından...
oysa yıldızlara baktığımızda
hep aynı yıldızın kayışını yakalardık
hep aynı pınarın sesinde dans ederdik
içtiğimiz şerbet yediğimiz turta bile
cilveleşen ağzımızda tad buluyordu.
farklı kimliğimizin üstünde bile
insan olduğumuz yazıyordu
vuslatın bohemliğinden sıyrılışına az kala
bu diyarlardaki bol ışıklı yere gitmek zorunda idin
ben kaygılarımı azat etmişken
sen gülücüklerini bana emanet etmiştin..
ebemkuşağının altında seni bekledim bir süre
kelebeklerin papatyalara ilan-ı aşk edişini zahmetlice izledim
mehtabın suya çıplak poz vermesini gizlice gözetledim
aklıma gelince emanetin
onun geometrisini toprağa çizdim
fakat tutmadı insanlığın aciz ilim hesapları
sevgi köprüsüne gelmeden pusu kurmuş Azrail ve arkadaşları
oraya verdiğim bir kadına bir de kuma getirmiştim şimdi
sana vurandan daha ağır bir yük altında kaldım işte o an ben
kanının süzüldüğü yolda emanetini mazgallara düşürdüm neyazık ki ben...
Birden tüttün gözümde
farklı bir gönülde
sana yabancı bir dilde...
yine bir flamenko ağıtında
farklı bir gönülde
bana yabancı bir dilde
kimsenin bilmediği seni
herkesin bildiği bir emanette gördüm.
Reha Başoğul
Reha Başoğul şiirleri