Alabildiğince Avucundaydı Gökyüzü
ve demek uyku saatlerini saymıyorsun zamandan
halbuki bu dakikalar sıradan bir ağaç bayramı değil
kurtuluşunun bindokuzyüzlü bilmem kaçıncı tarihi
ya da demirel`in kırk yıllık ( bitmek bilmeyen ) temel atma merasimi
ne bando ne mızıka ne geleneksel halkoyunları
ne de disko alkolünde yıkanmış beyin uyuşukluğu
bu gece masal ormanlarının kuytuları ziyaretçilere açıldı
ve sanırım kapıda kırmızı biber yaprakları teşrifatçı
gözlerini ölüm sessizliği kadar derinden yum
ve ruhunun ayak sesleriyle süzül içeri
kırmızı biber yapraklarına biraz rüşvet ver
onlar cebinde sakladığın yağmur bulutlarını çok severler
çiçeklerin fısıltısı dalların tıkırtısı
ve vahşi hayvanların bağırtısına aldırma
karşında duran aynasız kuşsütü ırmağının üstünden atla
yedinci perondaki nihavend gişesine bilet kestir
ve binerken çaprazına düğümlenmiş orta atlas haritanın mekansızlığına
saniyeleri yazılanları ve tanrı`yı unut
şu ilk gördüğün rüyasında kağıt helva yiyen çocuğun adı kerem`di
ama denizin altında nükleer deneme yapan adamların oyununa geldi
haber ajansları dünyaya yedi noktalı depremleri hızla geçerken
sarı saçlı anası son vardiya molasında lepiskalarına fırçayla fön çekiyordu
ve çelik bilek babası belediye parkında silahlı nöbetlerin bitmesini bekliyordu
deniz kumundan kolonlar devrilirken kerem`in düşlerindeki masum gülümseyişine
artık ne yağ yakan kamyonların zehir artığı egzoz gazları
ne lüks sitelerin arasına sıkışmış çimensiz oyunlar
ne balonlu jikletin içinden çıkan futbolcu kağıtları
ne de televizyonda reha muhtar
alabildiğince avucundaydı gökyüzü
olabildiğince çocuktu yüzü
biraz daha umutla ilerle masal ormanlarının kuytularına
paniklemeden kapat gözlerini
çiçeklerin fısıltısı dalların tıkırtısı
ve vahşi hayvanların bağırtısına aldırma
karşında duran boğazsız üçüncü köprünün üstünden atla
ve binerken çaprazına düğümlenmiş orta atlas haritanın mekansızlığına
zamanı şiiri ve sevdiklerini unut
burası ise masal ormanlarının gelincik düğün salonu
şu elinde sarmaşık sallayan siyah daldal orkestra şefiydi
hiç evlenmemişti hayatında
çocuğuysa olmamış gayrimeşru
tohumlarını vermemişti dünyaya
yine de gözleri açık gitmedi
boyun eğmedi birinci sınıf fay kırıklarına
son senfoninin kum tuğlalarda kalan notalarını topladı
çubuğu sımsıkı elindeydi kenetli
öylece veda etti ozon tabakasının kanserli yırtıklarına
alabildiğince avucundaydı gökyüzü
olabildiğince adamdı yüzü
ve şimdi biraz daha özgürce ilerle masal ormanlarının kuytularına
ağlamadan sil özlemlerini aşklarını korkularını
çiçeklerin fısıltısı dalların tıkırtısı
ve vahşi hayvanların bağırtısına aldırma
karşında duran herkül dağlarının üstünden atla
ve binerken çaprazına düğümlenmiş orta atlas haritanın mekansızlığına
ölümü acıyı ve makberleri unut
şu gördüğün hamakta uzanmış genç kızın adı yasemin`di
ama denizin altında nükleer deneme yapan adamların oyununa geldi
haber ajansları dünyaya yedi noktalı depremleri hızla geçerken
genç kızlık hayallerinde beslediği yakışıklı kurbağa prensi öpüyordu
kapıda bekleyen çarşafçı çingene karıya inat
evdeki tüm saatleri kırmıştı sabah olmasın diye
apartman boşlukları abanırken üstüne
cafelerde yediği rejimli hamburgerleri hatırladı
üniversite kampüsünde masaya koyduğu hasretini kokladı
yine de yenilmedi kalbinin teklemesine
yıllardır puf puf yastığında biriken aşklarını boyarken
ve hunharca kesilen koskoca tomrukları okşarken
yeşil lens gözyaşlarını gömdü yüreğine
ve onurla el sallayarak gitti sınırsız menzillerin öyküsüne
alabildiğince avucundaydı gökyüzü
olabildiğince güzeldi yüzü
Halil Pazarlı
Halil Pazarlı şiirleri