Yalnızlığın Kucağında
kış erken düşer bizim memleketimize
gıjgıj`ın tepesine biner bir sis bulutu
dodalikler titrer elektrik tellerinde
tokat kalesini silik bir güneş yalar
kayalar sızlanır üşürmüşcesine
kış erken düşer bizim tencerelerimize
kurufasulya yapar anam helme helme
yanına da bir baş soğan
tepesine vuracaksın yumruğu
cücüğü çıkacak göbeğinde
pulbiberi de gezdirdin mi şöyle üstünde
ve suyuna bandınmıydı
fırından yeni çıkmış üstü tüten ekmeği
parmakların bile ölümüne doyar lezzetinde
kış erken düşer bizim pencerelerimize
telaşı başlar yavaş yavaş bacaların
odun kömür ne gezer hak getire
yanar yirmi yıllık kuzinenin harıl harıl ateşi
ince kıyım kavurgalar patlarken
çocukların o saf tertemiz sevincinde
küçüktüm o zamanlar
anneannemin dizinin dibine oturur
kırışmış yüzündeki hüzünlü hikayeleri okurdum
ve bir sarı sonbahar yaprağı gibi
süzülürdü çilekeş yılların isyanı
onun ta gözbebeklerinde
benim küçücük yüreğimde
benim anneannem iyi kadındı
çıkarsız sevdalıydık birbirimize
bir elimi avucuna alır
diğer eliyle başımı okşardı
dedeme de aşıkmış gençken
ağzından kaçırdı birgün
o tatlı hamasi gülümsemesiyle
kış erken düşer bizim hayallerimize
siz kazova`nın sevdasına düştünüz mü hiç
geceleri iç çekerek ağladınız mı saatlerce
ve yalnızlığın kucağına oturup
sohbet ettiniz mi içki şişeleriyle
ya da on mumluk lambanın altında yetim
badanasız izbe duvarlara aynı şarkıyı
yüz defa dinlettiniz mi üstüste
geberisi buz gibi bir kış akşamı
yağmurda dolaştınız mı titreyerek
sonra zorunuzdan çıkıp balkona
azrail`i öptünüz mü yaşamla ölüm köprüsünde
kış erken düşer bizim öfkelerimize
kimi ırgat taş çeker küfreder kaderine
kimi sevgilisine alacağı çiçeğin gül kurusu renginde
biri ekmek derdinde biri zevkin peşinde
ama hala aynı at arabaları kömür çeker
üzümsüz bağbozumu beton evlerimize
kış erken düşer bizim şiirlerimize
kara kargalar beyaz gelinlik giyer
süslenip püslenir gezerler özlemlerimizde
kargalara yakışır mı bilmem ama
ölümüne yakışır kış
bizim tokat`ın sevdası fakir şairlerine
Halil Pazarlı
Halil Pazarlı şiirleri