Kölelerin Efendisine
K Ö L E L E R İ N E F E N D İ S İ N E
Bir devri cahiliye ki, Hanif'lik ne onur!
Hira boğar zulmeti, iner nur üstüne nur!
O, nur halkasının yedincisi köle Bilâl
Onun ehad diyen dili, Lat Menat'a lâl.
Ters düşer Bilâl, efendisinin şirk dinine,
Çıldırır da zalim sahip, yenilir kinine.
Bir köle köleyken, nasıl der Allah tek ilah!
Hakkı susturmada işkence, en kadim silah!
Bâtılı hakla mübadele, ne müthiş takas!
Hak-bâtıl arasında, hiç kapanır mı makas?
Bir gün, ey siyah kadından olma der Ebu Zer,
Bu söz, Bilâl' dan çok, yüce Rasulü üzer.
Bilâl'la, Selman'la renkler üstü oldu İslam,
Gönüllerin fethiyle, fıtrata doldu İslam.
Ey Bilâl,yaşarken cennetle müjdeli Bilâl!
Sana yar olmayan cennet, söyle kime helâl!
Hep ezanla birlikte andık, kutlu adını,
Yanık sesin ki, terennüm eder maksadını.
Hele o Mekke'nin fethi yok mu, bir destandır!
Sen ezan okurken, bak Beytullah gülistandır!
Rahmeten lil alemin buyurduğu Yezdan'ın,
Rasulü görmeye çağrı oldu her ezanın.
Dudağından dökülen ezan, kıtalar aştı,
akın akın müminler, bu çağrıyla dolaştı.
Sen ki güllerin efendisinin bir gülüydün,
Ümmetini felaha çağıran bülbülüydün.
Göçerken âlemlerin efendisi bekaya,
Gözlerdeki tufan, pranga vurdu zekâya.
Ömer ki nerdeyse çıldırır, burnundan solur,
Kim ki, Muhammed öldü derse vuracak olur.
Sense Muhammeden Rasulullah'la yoğruldun!
Mekke'de, O'nun kutlu tezgâhında doğruldun!
Gülsüz bülbüle döndün, hicranından yas tuttun!
Onsuz, sanki yüce ezanı bile unuttun!
Ne varsa, Muhammeden Rasulullah'ta tüm sır,
Her dem ağlar Bilâl, O'nun şahsına münhasır.
Sevgili hasretiyle kalır ezanlar yarım,
Bu eşsiz sevgiyi hangi tartıya koyarım?
Geçen her günle, can Medine dar oldu sana,
Nebisiz mescid ki, elem eklerdi tasana.
Üzüntüden başını alıp gittin de Şam'a,
Çilen eksilmedi arttı sabahtan akşama.
Onsuzken Bilâl'a, ne Medine,ne Şam yârdı,
Velinimeti yokken, ruhu nasıl doyardı?
Sevgili serzenişle rüyasında çağırdı,
Bunca ayrılık yetmedi mi, sesi kahırdı!
Uyandı her yanı ter, yüreğinde heyecan!
Bu nebevi davete ki, hiç dayanır mı can?
Kavurup yaktı ayrılık ateşinin közü,
Ne ekmekte ne aşta, hep yoldaydı gözü.
Medine, canan şehri, bak Bilâl geldi yine!
Ve bayıldı sevinçten, kan çıkınca beynine!
Geldiğini duyup koştu Hasan'la Hüseyin,
Saçlarını okşadılar, uyanana değin.
Uyanıp bir bakınca etrafına inledi!
Tıpkı dedeniz gibi kokuyorsunuz dedi!
Dede hatırı ile ezanı minnet rica,
Medine yanık sesine hasrettir ayrıca.
Köleye rica mı olur, siz emredin der,
Sabah namazı, ezanı okumaya gider.
Allah'u ekber, Allah'u ekber,dinler Medine!
Yatağından fırlayan koşar Muhammed'ine!
Peygamber müezzini ezan okuyor madem,
Ki Allah Rasulü, yaşıyor demektir o dem!
Ne ses, ne soluk kalır sevgilinin adında,
Bülbül susar,ezan tamamlanamaz tadında.
Dünyaya ne Bilâl gibisi geldi bir daha,
Ne çağırdı Bilâl'ca inanarak Allah'a!
Ey Bilâl, yaşarken cennetle müjdeli Bilâl!
Sana yar olmayan cennet, söyle kime helâl!
10.05.2006
Mehmet Sertpolat
Mehmet Sertpolat şiirleri