Yemyeşil Bir Cuma
Müzik olanca ritmiyle vuruyor, yokluk yada ona götüren bir yol, bir başlangıç etrafa yayılan. Sıcak bir birliktelik sırtsırta. Ne sakız patlatan kızların düşü nede onların etrafında dönen esmer delikanlıların bakışlarındaki arzu.
Müzik vuruyor en ağır tonlarınca. İnlemesi gerekenler inliyor, aceleci bir tavırla giyindirilmesi gerekenler giyindiriliyordu. Ya herşey yeniden başlıyor yada başını ellerinin arasına alan biri herşeyi yeniden başlatıyordu.
Saat yemyeşil bir Cuma. İçimde masmavi, upuzun denizlerin gözlerinden akan yaş. Topuklarımın ıslandığını hissediyorum. Bir şey su derinliğine çekiyor bedenimi. Nefesim benimle. Titremek, solgun solgun bakmak su üstünde kalan başkalarına has bir yabancılık. Gemiler üzerimden geçiyor, kuşlar onların üzerinden. Duyuyorum. Yemyeşil bir Cuma bana bakan. Gözlerimin kamaştığını hissediyorum.
Su çekiyor derinlere gövdemi, kalın kitaplar doluşuyor serçe parmağım üzerine. Kırılacak gibi bir acı yüzünde parmağımın. Yüzüğü çıkarıp fırlatıyorum.
Ondan kalan tek hatıra damarımda. Dönüp arkama oturuşuma bakıyorum. Su kadar aziz, su kadar herkesin ve bir Cuma kadar yemyeşil; eğilerek fısıltıyla bakabilenlerin görüş alanında.
Müzik hala vuruyor. Suya bakarak yaşamak bu olsa gerek. Hırçın balıklar üşüşüyor düşten gölgelerime. Balıklar; Mor, mavi, serkeş, yemyeşil ve çıplak balıklar. Cuma yazılan son yazı suyun derinliklerine. Balıklar balıklar, kalabalıklar.
Orta yerinde gövdem asılı, yosun yeşili bir Cuma üstümde. Biraz ilerde aziz bir Cumartesi başlamak için bekleyen. Atan yerlerime gidiyor ellerim. Her tarafım yemyeşil bir Cuma. Az ötede oynaşan balıklar; bir bahçe dolusu çiçek kadar benden yana, bir mezarlık dolusu ölü kadar. Çok beride ben. Damarımdan kopmuş yüzüğüm, yüzüm, suya yansıyan. Görüyorum. Kolsuz ve bacaksız bir beklentiyle yol alıyorum suyun derinliklerinde.
Müzik vuruyor ve yalnızlığın kokusu çıkıyor müzik vurdukça. Beli tutmaz dedelerin gölgesi su üstünde kalan. Bıyıksız ve gülen, güldükçe ortaya çıkan çene boşluğum bir hatıra senden kalan. Sözü sana getirmemek seni bilmeyenlerin işi, seni bilecekler toparlanmış içimde.
Su senden yana, balıklar, fırlatılan yüzük, ağır müzik, yelkenliler, yelkensizler, gemiler, suyun görünmeyen en gizemli yanı ve yemyeşil bir Cuma.
Müzik vuruyor ve ağırlaşıyor yalnızlığın kokusu. Sonra düşünürler geliyor aklıma. Ünlü yalnızlıklar gelip geçiyor kapımdan ünlü düşünürlere ait. Hepsi bir tutam çiçek bir tutam taze toprak kokusu binlerce tutam SENİ taşıyan.
Tarih böyle başlamış olmalı diyorum yada böyle kapanmalı bir ürkekliğin üzerimdeki tiksintisi. Müzik vuruyor ve kan renginde bir kızıllığa dönüşüyor yeşilliği günün. Herşeyi geri çağırıyorum en çığırtkan halimle. Herşeyi, yani herşeye yeteni: SENİ...
Geçenler geçti birer birer. Su üstünden kırık kayık çatırtıları geliyor kulağıma. Sızıntı halinde su dolmakta, beynimin içi sulanmakta. Sudan çıkmak kolay değil. Yeter değil bu yukarıdakiler yaşamaya.Kapı açık gir içeri.
Müzik vuruyor ve kan renginde bir kızıllığa dönüşüyor yeşilliği günün. Herşeyi geri çağırıyorum en çığırtkan halimle. Herşeye yeteni : SENİ...
Kışların kışı akıyor vuran
müzikten
Karşı tepeler ardı sen
Körebe oyunu başıma kalan
Uzak ülkeler dokunamadığım
Gül kurudu
Karların karı yağıyor
Evlerin çatıları birden donuyor
İçerde loş ışıklı odalar, duyuyorum
Gölgem kısa
Gölgem kısık
Deli tayların susamışlığı suya
vuran
Su kokusu perdeden sızan
Perdenin ucu delik
Hafif bir sallanış gözümü okşayan
Sallanan sensin
Sızan sen
Hadi..kapı açık gir içeri
Son Cumadır bu içimizdeki...
Hikmet Haşlak
Hikmet Haşlak şiirleri