Sus(MA)
Haydi kalk gidiyoruz. Belki de gitmeliyiz. Yani kalkmalısın demek istiyorum, doğrulmalısın yerinden. Kuşanacağımız şeylerimizde kalmadı ama konuşacaklarımız beni sana yönlendiren. Ben kalktığım ki yada yattığım ki halimle başucunda beklemekteyim seni. Uyurken ki sarılışlarıma susamışlığın tadını kalk birde şu ölümcül sessizlikte gözlerime bakarak hissetmeye çalış. Birazdan bu sessizlik ve sadece bize ait olan bu yabani taşra ev sulandırılacak. Kalk! Hazırlanmışlığına hazır taze bir bedenle süslenecek sokaklara salalım uyurken ki taşıdığımız huzuru.
Ben gözlerini açarken ki halini kaç sabah tasarladım diye taşındım yanına. Şimdi bir an önce bunu seyreylemek üzere uyutmadım kollarımda seni. Bu gecenin kuralıydı ve yenildik. Oysa gözlerinin içine bakarak uyumak isterdim. Sabah, bize kalkın ve güne hazırlanın diye gelemeyecek artık. Yatağımda doğrulmuş başkalarının olmayan bir sabahı tutuyorum ellerimde. Kalk ve gör ellerimdeki ışıltıyı yüzünü ovmak için bekleyen.
Beni senden önce uyandıran şey belkide hiç uyumamışlığımdır.
Orada öylece sessiz ve kımıltısız duruşun, vuruşun ta kalbime hafifçe dışarı sarkmış küçücük ayaklarını. Ne tutuştursam ellerime sana dokunmadan senin benzerin bir kokuya salmak için kendimi? Kime bağırsam, kimin kulaklarında bir ses olsa terli soluğum? Kiminle başlasam senin yanından doğrulduğum bu hayata...Orada öylece hayatı yoğurmuş taze bir bedenle tüm bu sorularıma kımıltısız bakışın beni baştan çıkaran.
Anlamsız kelimeler sarfediyorum. Çünkü tüm bunları oturduğum yerden orayı burayı düzelterek onların dağınıklığına sebep olan dilsiz bedenine karşı sarfediyorum. Oysa kalkmalısın ve gitmeliyiz. Ben kelimeleri yürürken görmeyi sevenlerdenim. Daha diri ve daha çok şey sığdırabilenlerdenim, ayaklarımın altına aldığım yeryüzünü ezerken, seni en üstüne taşıdığım bu sabahın nemli göğsüne yaslanan sokaklara.
Orada gökyüzü, orada toprağın kahverengi kokusu, elleri nasırlı kadınların toprağı okşayan iki büklüm halleri.
Nefis kokular geliyor yürüdüğümüz yol boyunca elleri bir selam niyetine otobüsün yan camına paralel kaldırılan erkeklerin bakışlarından. Seninle konuşmak için çıktığım bu yolda; toprağa , kadınlara, çocuklara, ara sıra geçen arabalara, ve böcek seslerine karışarak yürüyorsun. En çok seni yakıştırdığım bu sabah ve mavi rengini yüzüne yapıştırdığın bu yatak tüm tonlarını taşımış yürüdüğümüz yola.
Orada olanları anlatırken seninde karıştığın
-belkide senle anlam kazanan- bu manzarayı hayal ederken ellerim daha cesur sana dokunabilmek için. Bunlardan haberdar olabilmen için artık kalkmalısın ve gitmeliyiz. Yeşil ışıkları tükenmeden yol bekçilerinin, güneş hala en sarı yanını gösterirken yada biz görebilirken, maviler içinde uyanmalısın ve göstermeliyiz kalkacak bir çift eli ve eğecek bir başı olduğumuzu ayaklarımızı kondurduğumuz yeryüzü coğrafyasının diğer sahiplerine.
Üzerine çok eski tarihler atılmış, eski çizikler ve anlamsız fgürlerle doldurulmuş kağıt parçacıkları ile oynaşıyor ellerim sana sensiz konuşmalar yaparken. Farkında olmadan biraz daha uzağına düşmüşüm hafiften dışarı sarkmış ufacık ayaklarının.
Bir kağıt parçası kadar eski olamayabilir tarihimiz. Ve eline geçme ihtimali yoktur birilerinin eskiyen bedenlerimizin.
Üzerine ağza alınamayacak güzel şeyler karalayabilirim seni incitmeden. Dayanılmaz bir beyazlık teninin kıvrımlarında yazılmak için kışkırtan. Tüm bahisçilerin, falcıların ve büyücülerin yolunu tıkayacak bir belirginlik ve duruluk okuyabildiğim bedenininde. Seni sonraya bırakmak istemiyorum. Ne olacaksa şimdi olmalı ve konuşarak ve bakışarak yazılmalı. Seni sonrayla alakalı bir konuma düşürecek yazıdan, kağıtlardan, büyücülerden, falcılardan uzak tutmalıyım. Geçmişimiz ve geleceğimiz yani tarihimiz ve tarih olacak günlerimiz yok bizim anımsayacağımız yada özleyeceğimiz, bekleyeceğimiz.
Sen yatarken bile konuşturanlardansın bense ?biraz utangaçlıktan galiba- dilsiz ve ölü kimliğine bürünenlere karşı konuşabilenlerdenim. En son nerede ve kimin gözlerine bakarak konuştuğumu hatırlamıyorum. Bu, zamanı senli ve sensiz olmayan iki bölümle ayırdığım manasında değildir. Hiç kimsede herkeste en çok ve sadece seninle alakalı olandır. Kalktığında beraber düşeceğimiz yolda adımlarımı sana uydurmaya çalışırken biraz acıdan bahsedeceğim biraz yalnızlıktan. Arkada bıraktıklarımızdan yani...
Hızlandıkça terli nefesim solgun yüzünden, yüzümden acının ve yalnızlığın son kırıntılarını sıyıracak. Toparlanıyorum...
Kımıldıyorsun... sıkı bir sıçrayış içimde...şaşkınlık yüzümün çizgilerine yansıyan...içimin şövalyeleri kımıldıyor uyanışına eşlik etmek üzere. Düşten kurduğum kulelerin gölgesi çekiliyor göğümüzden. Kımıldıyorsun...birazdan sesim kesilir. Daha çok sokulmak geçer içimden. Açılacak kapılar ve tutulacak yollar gündeme gelir. Bu daracık odada en geniş açıyı seçer gözlerini açarkenki halini hayal ettiğim rüzgara salarım kendimi.
Kımıldayışını ayaklarından başlatman gözlerinin bir ceylan derisi parlaklığıyla açılacağı haberini salıyor ülkenin beni taşıyan bu bir yanına. Hareketlenme vücudunun dört bir yanına hızla yayılmakta...Gözlerin açılmakta. Gerisi hiç. Toparlanıyorum.
Haydi uyu....konuşmak istiyorum...
Hikmet Haşlak
Hikmet Haşlak şiirleri